1 Ekim 2014 Çarşamba

Kayıtlı Değer Yaklaşımı’na Göre Şirket Değerinin Belirlenmesi


“Kayıtlı Değer Yaklaşımı” isminden de anlaşılacağı üzere işletmenin muhasebe kayıtlarının dikkate alınarak, sahip olduğu varlıkların ve yükümlülüklerine ilişkin elde etme maliyetlerinin şirket değerlemesinde temel alındığı bir yöntemdir. Bu değerleme yönteminde aşağıdaki yaklaşımlar kullanılmakla birlikte en çok tercih edilen “Düzeltilmiş Net Aktif Değeri” yaklaşımını inceleyerek örnek olayı bu yönteme göre çözümleyeceğim. Ayrıca “Defter Değeri” kavramına da biraz değineceğim.
  • Defter değeri
  • Tasfiye Değeri
  • Yenileme Değeri
  • İşleyen Teşebbüs Değeri
  • Alternatif Gelir Değeri
  • Düzeltilmiş Net Aktif Değeri
Düzeltilmiş Net Aktif Değeri Yöntemine Göre Şirket Değeri’nin Belirlenmesi
“Defter Değeri, özellikle muhasebe uygulamaları açısından işletmenin sahip olduğu bir varlığın muhasebe defterlerinde kayıtlı bulunan değerini ifade etmektedir.” Bu hesaplamada aktif değerler, defterlerde kayıtlı değerleriyle dikkate alındığından zaman içinde değerlemede meydana gelen değişiklikler göz önüne alınmış değildir. Başka bir deyişle söz konusu varlıkların kayıtlı değerleri piyasa değerlerinden farklılık arz eder. Bu nedenle, bu hesaplama yöntemi ile bulunan değerler bir bakıma güncellenmek suretiyle Düzeltilmiş Net Aktif Değer’e ulaşılmaktadır. “Net aktif değerlemesi yaklaşımı, bir alıcının bir işletmeyi almak için ödeyeceği paranın en az o işletmenin bütün varlıklarının belli bir tarihte nakite çevrilmesiyle elde edilecek miktara veya varlıkların yenileme değerine eşit olacağı varsayımına dayanmaktadır.” Bu değerleme yöntemi şirket için baz değer oluşturur, aynı zamanda şirketin tasfiye değeridir. Ayrıca belirli alanlarda faaliyet gösteren şirketler için gerçekçi bir hisse değeri hesaplama yöntemi olabilir(örneğin gayrimenkul yatırım ortaklıkları). Şirket aktiflerine endeksli bir değerle yöntemi olduğundan tasfiyesi yapılacak olan, çok aktif sayılmayan işletmelerin değerlemesinde kullanılabilir. Zira bu yöntem  şerefiye değerini içermez. Bir şirketin değerinin sadece aktiflerinin kıymetine bağlı olacağı varsayımı her zaman gerçekçi değildir. Aslında başarılı şirketler defter değerinin çok üstünde bir piyasa değerine ulaşabilmiş şirketlerdir. Bu yüzden değerlemesi yapılacak şirketin irdelenmesi seçilecek değerleme yöntemi ile yakından ilgilidir. Öte yandan muhasebe kayıtlarının dayanağı olan elde etme maliyeti söz konusu varlığın doğru değerini doğru yansıtmıyor olabilir.
Aşağıda bir örnek olay üzerinden Düzeltilmiş Net Aktif Değeri Yöntemine (DNAD) göre şirket değerine ulaşmaya çalışacağız. Modelimizde kullanmak üzere borsada işlem gören firmalardan Akenerji Elektrik Üretim A.Ş.’nin 2009 yılı finansal tablolarını örnek olarak aldım. Yani bir anlamda Akenerji Elektrik Üretim A.Ş.’nin DNAD yöntemine göre şirket değerini belirleyeceğiz. Aşağıdaki linkten Akenerji Elektrik Üretim A.Ş.’nin 31.12.2009 tarihli bilançosuna ve dipnotlarına  ulaşabilirsiniz.(http://goo.gl/zHxiC)
Dönen Varlıklar355.375.851
Duran Varlıklar1.145.494.184
Toplam Aktifler1.500.870.035
Kısa Vadeli Borçlar416.774.387
Uzun Vadeli Borçlar365.244.225
Toplam Borçlar416.774.387
Defter Değeri782.018.612
Yukarıdaki tablodan görüldüğü üzere şirketin defter değeri toplam 782.018.612 TL’ye tekabül etmektedir. Bu esasında şirketin özkaynaklarına eşit olmaktadır. Başka bir deyişle şirketin defter değeri şirketin öz kaynaklarını ifade etmektedir.
Defter Değeri782.018.612
Arazi ve Arsalar (-)(7.076.740)
Yer altı ve Yer Üstü Düzenleri (-)(8.729.925)
Binalar (-)(3.178.243)
Makine Ve Teçhizatlar (-)(130.275.384)
Taşıtlar (-)(195.663)
Demirbaşlar (-)(2.102.537)
Yapılmakta Olan Yatırımlar (-)(622.109.638)
Maddi Olmayan Duran Varlıklar(43.696.186)
İştirakler (-)0,00
-35.345.704
Arazi ve Arsalar (+)7.076.740
Yer altı ve Yer Üstü Düzenleri (+)10.000.000
Binalar (+)7.000.000
Makine Ve Teçhizatlar (+)50.000.000
Taşıtlar (+)150.000
Demirbaşlar (+)1.100.000
Maddi Olm. Dur. Varlılar10.000.000
Yapılmakta Olan Yatırımlar (+)722.000.000
İştirakler(+)0,00
Düzeltilmiş Net Aktif Değeri771.981.036
Yukarıda da ifade ettiğim üzere gerçeğe yakın bir değer ulaşabilmek için şirketin “Düzeltilmiş Net Aktif Değerini” hesaplamamız gerekmektedir. Buna göre şirket defter değerinden maddi duran varlıklar, mali duran varlıklar, iştirakler ve bağlı ortaklıkların net tarihi maliyetlerini ( net kayıtlı değerleri) çıkartıp söz konusu kıymetlerin piyasa değerlerini ilave etmeliyiz. Bu piyasa değerleri ise ekspertiz raporlarına dayandırılmalıdır. Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere şirket aktiflerinden önce gayri menkuller ile iştiraklerin defter değeri düşülmüş daha sonra bu kıymetlerin ekspertiz raporlarına dayanan gerçek piyasa değerleri çıkan sonuca eklenerek şirketin Düzeltilmiş Net Aktif Değeri 771.981.036 TL olarak bulunmuştur. Bu aynı zamanda şirket değerini ifade etmektedir.
Kaynaklar;
1)   Defter Değerinin Hesaplanması (İstanbul YMM Odası)
2)   Şirketlerin Değerleri Nasıl Belirlenir? Avukat, YMM Zeki GÜNDÜZ, PWC
3)   Şirket Değerleme Yöntemleri (Ernst &Young )
kaynak : aslanhuseyin.com

Türkiye Su Enstitüsü ne yapmalı ne yapmakta? -3

Enstitünün Ergene Havzası için hazırlamış olduğu eylem planına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. Yeterli midir? Hiç zannetmiyorum.

http://suen.gov.tr/tr/icerik/ergene-havzasi/37

Türkiye Su Enstitüsü ne yapmalı ne yapmakta? -2

Politikamızın mutlaka okunması gerekiyor..AB'nin Ortadoğu ve ziyadesiyle İsrail'in su sıkıntısını gündemde tutması ne hoş...Gözlerim dolu dolu oluyor.
http://suen.gov.tr/tr/icerik/turkiye-su-politikasi/21

Türkiye'nin Su Politikası
Uluslararası gündemin üst sıralarında yer alan su konusunun dünya kamuoyunun ilgisini giderek artan bir biçimde çekmesinin başlıca nedenleri arasında nüfus artışı, hızlı şehirleşme ve sanayileşmenin yol açtığı su ihtiyacı ve iklim değişikliği yer alıyor. Su sıkıntısının gelecek 20-25 yıl içerisinde Orta Doğu dâhil bazı bölgelerde su krizine dönüşmesi ihtimali söz konusu. Bu nedenle, ikamesi mümkün olmayan bu doğal kaynağın 21. yüzyılın stratejik kaynaklarından biri olacağı genel kabul görüyor.

Türkiye'nin su kaynakları politikası, suyun ülkemizin ekonomik ve sosyal kalkınması, su ve gıda güvenliği açısından öncelikleri, AB ile yürüttüğü tam üyelik müzakereleri ve bölgesel gelişmeler göz önünde bulundurularak oluşturulmakta ve değişen koşullara göre gözden geçirilmektedir.

Türkiye’nin yenilenebilir, ucuz ve çevre dostu olan hidroenerji potansiyelinden ve su kaynaklarımızın sağladığı diğer ekonomik ve sosyal faydalardan verimli ve sürdürülebilir biçimde yararlanması amacıyla gerekli projeler hayata geçirilmektedir. Bu çerçevede, başta GAP Bölgesi olmak üzere ülkemizdeki baraj, hidroelektrik santrali ve sulama projelerini bir an önce gerçekleştirmesine ilişkin çalışmalar sürdürülmektedir.

Uluslararası su hukuku henüz oluşturulma aşamasındadır. Su konusunda bugüne kadar kabul edilen uluslararası sözleşmeler daha ziyade sınır aşan su kaynaklarının yönetimi ve korunmasına odaklanmıştır. Suyu tüm boyutlarıyla ele alan, küresel ölçekte geçerli uluslararası bir sözleşme bulunmamaktadır.

Tek bir nehir halinde denize dökülen Fırat ve Dicle nehirlerinin tek bir havza oluşturduğu kabulünden yola çıkarak: İki nehir tek havza ilkesi Türkiye için vazgeçilmez bir koşuldur. Bu kapsamda iki nehrin toplam su potansiyelinin kıyıdaş üç ülkenin ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli olduğu düşünülmektedir. Türkiye, suların hakça, akılcı ve optimum kullanımını, suyun yararlarının paylaşılmasını ve diğer kıyıdaş ülkelere zarar verilmemesini savunur; Dicle ve Fırat suları konusunu tüm boyutlarıyla ve bütüncül bir yaklaşımla görüşmeye hazırdır. Bu çerçevede bir iyi niyet gösterisi olarak talep edilen bilgi ve veriler diğer kıyıdaş ülkelere iletilmiş ve bilgi değişiminin havza bazında karşılıklı olması gerektiği vurgulanmıştır.

Avrupa Birliği ile Su Konusu

1.         Su konusu AB ile 3 Ekim 2005 tarihinde başlayan katılım müzakereleri çerçevesinde, “Çevre” başlığı altında yürütülmektedir.

2.         AB su mevzuatının ana belgesi sayılan ve 22.12.2000 tarihinde yürürlüğe giren AB Su Çerçeve Direktifi (SÇD), AB toprakları üzerindeki yüzey sularının, kıyı sularının ve yer altı sularının kirlenmesinin önlenmesi amacını taşımaktadır.

SÇD, her AB üyesi devletin, ulusal sınırları içinde bulunan nehir havzalarının yönetim planlarını hazırlamalarını (3. Madde, 2. paragraf), AB topraklarının dışına uzanan “uluslararası” nehir havzalarında ise ilgili devletlerle tek bir nehir havzası yönetim planı oluşturmak için çaba harcamalarını, bunun mümkün olmaması durumunda havza planlarını, nehirlerin kendi topraklarındaki bölümü için hazırlamasını ve AB Komisyonuna iletmesini öngörmektedir.

     Bu bağlamda SÇD nehir havzası yönetiminde AB ülkeleri arasında işbirliği zorunluluğu getirirken (3. Madde, 4. paragraf), AB üyesi olmayan ülkelerle uygun eşgüdümün kurulması için çalışılmasına (3. Madde, 5. paragraf) yer vermektedir.

3.       AB Konseyi tarafından 14 Nisan 2003 tarihinde kabul edilen Türkiye Katılım Ortaklığı Belgesinde sınır aşan sular konusuna da yer verilmiştir. Belgede, Türkiye’nin sınır aşan sular konusunda SÇD ve AB’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler çerçevesinde işbirliğine gitmesi talep edilmiştir. Belgede belirtilen ve SÇD’de atıfta bulunulan Sınır Aşan Suların ve Uluslararası Göllerin Kullanımı (Helsinki), Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Karar Almaya Katılım ve Yargıya Başvuru (Aarhus) veSınır Aşan Çevresel Etki Değerlendirmesi (Espoo) Sözleşmelerine Türkiye taraf değildir. 2003 yılı Ulusal Programı’nda anılan sözleşmelerin AB’ye üyelikle birlikte değerlendirileceği kaydedilmiştir. Aarhus ve Espoo Sözleşmeleri suya odaklı Sözleşmeler olmayıp, suya dayalı projeleri (baraj yapıları, yer altı suyu çekim işlemleri) ilgilendiren hükümleri bulunmaktadır.

4.         AB Komisyonunun 6 Ekim 2004 tarihli Etki Değerlendirme Çalışmasında, Orta Doğu’da su sorununun gelecek yıllarda giderek önemi artan bir konu olarak AB’nin gündeminde önemli bir yere sahip olacağı kaydedilmiştir. Çalışmanın 9. sayfasında,

“Orta Doğu’da su önümüzdeki yıllarda giderek artan biçimde stratejik bir konu haline gelecektir. Türkiye’nin AB’ye katılımıyla beraber su kaynakları ve altyapılarının (Fırat ve Dicle nehirleri havzaları üzerindeki barajlar ve sulama sistemleri, İsrail ve komşu ülkeleri arasında su alanında sınır ötesi işbirliği) uluslararası yönetiminin AB için önemli bir mesele haline gelmesi beklenebilir.” ifadesi yer almıştır. Belgede yer alan su kaynakları ve alt yapılarının uluslararası yönetimi ibaresiyle Fırat ve Dicle havzalarında sınır aşan boyutta entegre havza yönetimine gidilmesi gerektiği savunulmakta, ayrıca ulusal görüşümüzün aksine Dicle ve Fırat nehirleri ayrı havzalar olarak gösterilmektedir.

Bunun üzerine, Avrupa Birliği Daimi Temsilciliğimiz tarafından AB Komisyonu nezdinde yapılan çeşitli girişimlerde, AB’nin ülkemizin sınır aşan sular meselesi ile Fırat ve Dicle nehirleri konusuna ilgisinin ve yaklaşımının yanlış anlamaya neden olmayacak bir çerçeveye oturtulması istenmiştir.

9 Kasım 2005 tarihinde yayımlanan Katılım Ortaklığı Belgesinde ise sınıraşan sular konusunda işbirliğinin AB Su Çerçeve Direktifi ve Avrupa Birliği’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar çerçevesinde geliştirilmesine devam edilmesi yönünde bir ifade kullanılmıştır.

6 Kasım 2007 tarihinde yayımlanan Katılım Ortaklığı Belgesinde ise, özellikle yatay ve çerçeve düzenlemelerde, sınıraşan boyutunu da kapsayan çevresel etki değerlendirmesi ve idari kapasite güçlendirilmesi konularının geliştirilmesine devam edilmesi belirtilmiştir.

5.         Avrupa Komisyonu tarafından ülkemize ilişkin olarak açıklanan 2006 yılı İlerleme Raporu'nda AB su mevzuatına uyumu da içeren “Çevre” faslı, “Çok sınırlı ilerleme” kaydedilen fasıllar arasında sayılmıştır.

Raporda, ülkemizin Espoo ve Aarhus Sözleşmelerine taraf olmadığı ve taraf olma konusunda bir takvimin bulunmadığı, stratejik çevresel etki değerlendirmesi direktifinin mevzuata yansıtılmadığı ve mevcut mevzuatın çevresel etki değerlendirmesinin sınır aşan boyutunu kapsamadığı ifade edilmiştir.

Raporda ayrıca, müktesebatla ilgili yatırımların gerçekleşmesini teminen Su Çerçeve Direktifine uyum sağlanmasına ve bu bağlamda Türkiye’nin sınır aşan sular konusunda özellikle üye ülkelerle işbirliğinin artırılmasına yönelik adımların atılmadığı vurgulanmış, yatay mevzuatta ise özellikle halka danışılması ve sınır aşan konulardaki ilerleme eksikliğinin giderek artan bir endişe kaynağı olduğu kaydedilmiştir.

Avrupa Komisyonu’nun ülkemiz hakkındaki 2007 ilerleme raporunda ise, “Çevre” faslında “sınırlı ilerleme” kaydedildiği belirtilmiştir.

Raporda, ülkemizin Espoo ve Aarhus Sözleşmelerine taraf olmadığı ve çevresel etki değerlendirmesinin halkın katılımı ve sınıraşan boyuttaki danışmalara ilişkin prosedürlerinin henüz tam uyumlu olmadığı ifade edilmiştir.

Raporda ayrıca, su kalitesi alanında genel olarak uyum düzeyimizin düşük olduğu, su çerçeve direktifinin de henüz uyumlaştırılmadığı, sınıraşan boyuttaki danışmaların henüz başlangıç safhasında olduğu, su yönetimi için kurumsal çerçevenin nehir havzası yönetimi temelinde düzenlenmediği belirtilmiştir.

6.         AB ile müzakerelerin ilk aşamasını oluşturan ve müktesebatın analitik incelemesinin yapıldığı tarama sürecinde, 2006 Nisan ve Haziran aylarında Brüksel’de yapılan “Çevre” faslı tarama toplantılarında su konusu da ele alınmıştır. “Çevre” faslına ilişkin tarama sonu raporu 22 Haziran 2007 tarihinde AB Komisyonu tarafından hazırlanarak AB Konseyine sunulmuştur.

Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinde “Çevre” faslı altındaki üstlenmesi gereken müktesebat kapsamındaki, çevresel etki değerlendirmesi direktifleri ile Aarhus ve Espoo Sözleşmelerinin sadece sınır komşumuz olan AB ülkelerine yönelik uygulanması için, 29-30 Ocak 2007 tarihlerinde Ankara’da uzmanlar ve hukukçular düzeyinde bir çalışma grubu toplantısı düzenlenmiştir. Bu konuda değerlendirmelerimiz sürmektedir.

21 Aralık 2009 tarihinde AB ile gerçekleştirilen Hükümetlerarası Konferans’ta "çevre" faslı görüşmelere açılmıştır, Bu çerçevede, AB’ne aday ülke olarak kapanış kriterleri çerçevesinde diğer hususların yanı sıra "sınıraşan" konuları da içerecek şekilde AB çevre mevzuatına uyum sağlamamız beklenmektedir.
AB’nin sınıraşan konuları da içeren su ve çevre mevzuatının temelini, AB Su Çerçeve Direktifi; Sınıraşan Suyolları ve Uluslararası Göllerin Korunması ve Kullanılması Sözleşmesi (Helsinki Sözleşmesi); Sınıraşan Boyutta Çevresel Etki Değerlendirilmesi Sözleşmesi (Espoo Sözleşmesi) ve Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Karar Alma Sürecine Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi (Aarhus Sözleşmesi) oluşturmaktadır.

Ülkemiz, Su Çerçeve Direktifi’nin tam uyumlaştırılmasının ve bahsekonu Sözleşmelere taraf olunmasının, AB'ne tam üye olunmasının ardından gerçekleşeceğini, bununla birlikte, Sözleşmeler kapsamındaki Direktiflere tam uyumun AB’ne üyelik tarihinin kesinleşmesinden iki sene önce yapılabileceğini ifade etmektedir.

T.C. Dışişleri Bakanlığı www.mfa.gov.tr

Türkiye Su Enstitüsü ne yapmalı ne yapmakta? -1

Kuruluş
    Türkiye Su Enstitüsü Başkanlığı (SUEN), T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na bağlı kamu ve tüzel kişiliğini haiz, özel bütçeli bir kurumdur. Merkezi İstanbul’dadır. Bakanlar Kurulu 10 Ekim 2011’de 6223 sayılı yasaya dayanarak kurulması kararlaştırıldı. 2 Kasım 2011’de Resmi Gazete’de yayımlanan 658 sayılı kanun hükmünde kararname ile kuruldu.
SU ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI PERSONELİNİN POZİSYON VE SAYILARI

Başkan
1
Başkan Yardımcısı
1
Politika Geliştirme Koordinatörü
1
Proje Geliştirme ve Uygulama Koordinatörü
1
İdari ve Mali İşler Koordinatörü
1
Hukuk Müşaviri
2
Uzman
32
Teknisyen
1
Toplam
40

Bütçe yapısı ile ilgili olarak : http://suen.gov.tr/UserFiles/CKUpload/Upload/idari.docx
2011 yılında kurulan enstitünün giderleri trilyonları aşmış görünmektedir. Peki ne yapmaktadırlar :
İlişkili Komisyon Ve Ağlar
Uluslararası Havza Organizasyonu Ağı, INBO 
Gelişmekte olan Ülkeler, D-8 
Ortak Programlama – Avrupa Komisyonu/Avrupa Araştırma Sahası:http://ec.europa.eu/research/era/areas/programming/joint_programming_en.htm
Avrupa Su Sorunları 
İstanbul Uluslararası Katı atık, Su ve Atık su Kongresi 2013 
Su Haberleri, Bilgisi, İçeriği
Su Kanalı:
Su Yönetimi Küresel Ortaklık Birliği
İleri Sürüdürülebilirlik Enstitüsü
1. Uluslararası Dünya Sulama Forumu

İlişkili komisyon ve ağların, sapanca gölünün kurumasından tutun da barajların (Atatrük, Keban) çamur ile dolmasına ve etkinliklerinin her geçen gün azalmasına bir faydası var mı acaba? Olimpiyatı olmayan Olimpiyat Komitesi Başkanlığı gibi suyu olmayan bir Su Enstitüsü mü olacak? 
Yine kurumun resmi web sitesinde bol bol gezildiği - özür dilerim dış ilişkilerde temsil edildiği demek lazımdı- bir takım toplantıların olduğu da gözden kaçmamaktadır. 
  
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun II sayılı cetvelinde diğer özel bütçeli idareler bölümünde yer alan kurumun görevleri şöyle :

a)  Su ile ilgili, geleceğe yönelik yapılacak çalışmaların yönlendirilmesi, takip edilmesi, ülkemizin kısa ve uzun dönemli su yönetimi stratejisinin geliştirilmesi, su yönetimi ile ilgili görev yapmakta olan kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdüm sağlanmasına yönelik bilgi üretmek
b)  Su ile ilgili ulusal ve uluslararası kuruluşların çalışma, bilgi üretimi ve istatistik faaliyetleri ile diğer dış gelişmeleri takip etmek
c) Ulusal ve uluslararası su sektörünün işbirliği içinde çalışması için gerekli faaliyetleri yürütmek, çalışmalarıyla ulusal ve uluslararası su sektöründe temayüz etmiş kurum ve kişiler ile gerektiğinde projelerde beraber çalışmak
d)  Sürdürülebilir su politikalarının geliştirilmesi ve küresel su meselelerinin çözülmesi yönünde stratejiler üretilmesi için gerekli imkân ve araçların geliştirilmesine katkı sağlamak
e) Ulusal ve uluslararası su politikaları geliştirmek amacıyla bilimsel araştırmalar yapmak ve bunların yapılmasını desteklemek
f) Ulusal ve uluslararası forum, konferans, toplantı, seminer, sempozyum ve benzeri faaliyetlere katkıda bulunmak
g)  Ulusal ve uluslararası düzeyde eğitim programları düzenlemek
h)  Uluslararası su hukukuna ilişkin çalışmalar yapmak
i) Su kaynaklarının sürdürülebilir kalkınma ve yenilenebilir enerji üretimi amacıyla kullanılması ilkelerinin belirlenmesine yönelik bilgi üretmek
j)  Enstitünün görev alanına giren konularda, yabancı kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak


Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası A.Ş. ortaklık yapısı ve teşkilatı

Algıda yanılmayalım T.C.'nin açılımı Türkiye Cumhuriyet [(i) yok] Merkez Bankası A.Ş. yani bu banka özel kanunlarla kurulmuş ve özerk yapısı olan bir kurum. Ortaklık yapısında %55 hisse Hazine'nin olsa da diğer hisseler nezdinde durum yoruma çok açık...Şöyle ki ;

Merkez Bankası’nın sermayesi, Bankacılık Kanunu’nun 5. maddesi gereğince her biri 0,10 TL itibari kıymette ve tamamen ödenmiş bulunan 250.000 hisseden oluşan 25.000 TL tutarındaki ödenmiş sermaye ile 30 aralık 2003 tarih ve 25332 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5024 sayılı kanun hükümlerince ödenmiş sermaye kaleminde yapılan işlem sonucu 46.208.524 TL tutarındaki enflasyon düzeltmesi farkından oluşuyor . Bu sermayenin yüzde 55.12′si A sınıfı, yüzde 25.74′ü B sınıfı, yüzde 0.02′si C sınıfı, yüzde 19.12′si de D sınıfı hisselerden oluşuyor.


A sınıfı hisselerin tamamı Hazine’ye ait.

B sınıfı hisseler ise şöyle dağılıyor:

Ziraat Bankası  %19,23
Garanti Bankası %2,48
İş Bankası. %2,33
Halkbank %1,11
Yapı ve Kredi Bankası %0,55
Akbank %0,03
Türk Ekonomi Bankası %0,01

Milli bankalar dışında kalan diğer bankalarla, imtiyazlı şirketlere tahsis edilen, 15.000 adet hisse senedi ile sınırlandırılan ve toplam hisselerin yüzde 0,02 si olan 54 adet C sınıfı hisse senetlerinin tamamı ING Bank’a aittir (Bu hisseye daha önce Oyak Bank sahipti. Satışın ardından hisseleri ING Bank’a geçti).

Diğer hisseler ise ;
Bunlar Merkez Bankası’nın yüzde 19.12′lik sermayesini oluşturan ve bazı gerçek ve tüzel kişilere ait olduğu belirtilen D sınıfı hisseler.

D sınıfı hisse sahiplerinden birinin Adnan Behar adlı Musevi bir Türk vatandaşı olduğu basına yansıdı. Bahar Menkul Kıymetler’in sahibi olan Adnan Behar, Merkez Bankası’nın büyük miktarda kâr etmesine rağmen, bu karın ortaklara yansıtılmadığını belirterek şikayetçi olmuştu.

Bankanın Yönetimsel Birimleri

  1. Genel Kurul: Bankanın pay sahipleri yönetim kurulunun doğal üyeleridir. Esas olarak yılda bir kere toplanırlar. Bankanın yılık raporlarının değerlendirilmesi, Banka Meclisi ve Denetleme kurulu üyelerinin seçimi, sermaye artırımı, banka ana sözleşmesinin değiştirilmesi ve bankanın gerektiğinde tasfiye edilmesi konusunda yetkilidir. Genel kurul üyeleri taşıdıkları hisse sınıfı tiplerine göre dört kategoriye ayrılabilirler,
    • A sınıfı hisse sahipleri: A tipi hisselere sadece Türkiye Cumhuriyeti Hazine'si sahip olabilir ve hiçbir şekilde bu hissenin sermaye içerisindeki oranı % 51'in altına düşemez.
    • B sınıfı hisse sahipleri: Türkiye'de faaliyette bulunan ulusal bankalarca sahip olunan hisse senetleridir.
    • C sınıfı hisse senetleri: Yabancı bankalar ile imtiyazlı şirketlerce sahip olunan hisse senetleridir. En çok % 6 oranında hisse bu grupta yer alabilmektedir.
    • D sınıfı hisse senetleri: Türk uyruklu kişi ve ticari kuruluşlarca sahip olunan hisse senetleridir.
  2. Banka Meclisi: En yüksek karar organı olup Merkez Bankası Başkanı başkanlığında toplanmaktadır. Başkan dahil yedi üyesi bulunan genel kurulun başkan dışındaki üyelerinin görev süresi üç yıldır. Ancak, bu üyeler tekrar seçilebilme hakkına sahiptirler. Banka Meclisi Merkez Bankası'nın para politikasının belirlenmesi dahil olmak üzere bankanın işleyişine ilişkin kararları almaya yetkilidir.
  3. Para Politikası Kurulu: Merkez Bankası Başkanı, Başkan Yardımcıları ve Banka Meclisince seçilecek bir üyeden oluşur. Temel görevi para politikasını belirlemek, hükümetle birlikte uyumlu enflasyon hedeflemesi yapmak, kamuoyunu bilgilendirmekle yetkilidir.
  4. Denetleme Kurulu: Dört üyeden oluşur. Bir üye A tipi, iki üye B ve C tipi ve bir üye de D tipi hisse sahiplerince seçilmektedir. Bankanın bu organının yönetimsel fonksiyonu olmayıp, hesapların ve muamelelerin incelenmesiyle yetkilidir.
  5. Başkanlık: Bir Başkan ve dört Başkan yardımcısı olmak üzere beş kişiden oluşur. Başkan Bakanlar Kurulu kararıyla beş yıllığına atanırken, Başkan Yardımcıları Başkanın önereceği kişilerden seçilen kişilerden ortak kararnameyle yine beş yıllığına atanırlar. Başkanö en yüksek amir sıfatıyla Banka Meclisince alınacak kararları ve para politikasını yönetmekle yükümlüdür.
  6. Yönetim Komitesi: Başkan ve Başkan Yardımcılarından oluşmaktadır. Bankanın yönetimsel kararlarını almak, gerekli yönetmelikleri hazırlamak ve banka içinde koordinasyonun sağlanması görevleri bu organca yerine getirilir.

Merkez Teşkilatı

  1. Araştırma Genel Müdürlüğü: Bankanın para politikası için gerekli modelleri geliştirmek, analizler yapmak ve raporlar yazmakla görevlidir.
  2. Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü: Bankanın yetkileri dahilinde finansal kuruluşları izlemek ve bu konularda diğer kurumlarla ilişkileri yürütmek ve geliştirmekle görevlidir.
  3. Banknot Matbaası Genel Müdürlüğü: Banknot ve kıymetli evrakların basımını yapmakla görevlidir.
  4. Baş Hukuk Müşavirliği ve Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü: Banka işlemlerinin yapılmasında hukuksal destek sağlamakla görevlidir.
  5. Bilişim Teknolojileri Genel Müdürlüğü: Bankanın işlemleri için gerekli donanım ve yazılımların sağlanması ve bunların sağlıklı ve çalışır tutulmasını sağlamakla görevlidir.
  6. Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü: Bankanın uluslararası kuruluşlar ile ilişkilerini yürütmek, geliştirmekle görevlidir.
  7. Emisyon Genel Müdürlüğü: Banknotlarının dolaşımını sağlamak ve gerektiğinde değiştirmekle görevlidir.
  8. Güvenlik ve Savunma Sekreterliği: Bankanın güvenliğini sağlamak ve bu konuda kolluk güçleri ile işbirliği yapmakla görevlidir.
  9. İç Denetim Genel Müdürlüğü: Bankanın birimlerinin etkinliğini denetlemekle görevlidir.
  10. İletişim Genel Müdürlüğü: Kamuoyunu bilgilendirmek ve bankanın sekreterya faaliyetlerini yürütmekle görevlidir.
  11. İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü: Bankanın insan kaynakları ihtiyaçlarını karşılamak ve personelin özlük haklarıyla ilgili işleri yapmakla görevlidir.
  12. İnşaat ve Malzeme Genel Müdürlüğü: Bankanın ihtiyaç duyduğu taşınır ve taşınmaz malların sağlanması ve bunların işler tutulmasıyla görevlidir.
  13. İstatistik Genel Müdürlüğü: Bankanın faaliyetleri için ihtiyaç duyulan verilerin toplamak değerlendirmek ve kamuoyuna sunmakla görevlidir.
  14. İşçi Dövizleri Genel Müdürlüğü: Yurt dışında çalışan işçilerin Merkez Bankası'nda açmış oldukları hesaplarla ilgili işlemleri yapmakla görevlidir.
  15. Muhasebe Genel Müdürlüğü: Bankanın faalyetleri gereği tutulması gereken defterleri tutmak ve ödeme sistemlerini yönetmekle görevlidir.
  16. Piyasalar Genel Müdürlüğü: Bankanın para politikasını yürütmek ve rezervlerin değerlendirilmesini gerçekleştirmekle görevlidir.
  17. Sosyal İşler Genel Müdürlüğü: Bankanın sahip olduğu tesisleri yönetmek, kültür ve sanatla ilgili faaliyetleri yürütmekle görevlidir.-bu genel müdürlük lağvedildi, görevlerinin bir kısmı insan kaynaklarına bir kısmı inşaat ve malzeme gm'ne devredildi-
  18. Teftiş Kurulu Başkanlığı: Bankanın birimlerinde gerekli teftiş faaliyetlerini yapmakla görevlidir.

Banka’nın hissedarlarının dökümü  aşağıda sunulmuştur:
                                                                                  31.Aralık.2005                                                                               

Hisse Tutarı  TL
Hisse Oranı %
T.C. Başbakanlık Hazine  Müst
13,685,300,000
55
T.C. Ziraat Bankası A.Ş.
4,794,800,000
19
Güvenlik Yard. Sandığı Vakfı
1,280,100,000
5
Türkiye Garanti Bankası A.Ş.
620,800,000
2
T. İş Bankası A.Ş.
581,800,000
2
T. Halk Bankası A.Ş.
277,400,000
1
Türkiye Kızılay Derneği
300,800,000
1
T.C. Emekli Sandığı Gen.Müd.
250,000,000
  1
Sosyal Sigortalar Kur.Gen.Müd.
100,000,000
  <1
Diğer
3,109,000,000
12
Toplam
25,000,000,000
100